Ezop, rakibini yenip böbürlenen güreşçiye sormuş:
– “Rakibin senden güçlü müydü?”
Güreşçi göğüslerini şişirerek;
– “Ne gezer!” diye cevap verir.
Ezop lafı gediğine koyar:
– “Pehlivan! Kendinden güçsüz birini yenmekle övünülecek ne var?”
Değişim, ve yenilik karşısında ayak diretenler Anadolu insanının vicdanı karşısında bir güç odağı değillerdi.
Avrupa’nın; bu defa açıktan saldırması yanıltmasın. İçerideki “taşeronları” son hamlesinde başarısız olup, deşifre olunca “bir telaş” kendi işlerini kendileri görme derdine düştüler. Sergiledikleri ırkçı tavır kendi içlerinde de ikiliklere yol açtı. Dışarıdaki Avrupa, can damarı kesilen, içeriden sökülüp atılan Avrupa’dan daha güçsüzdü.
FETÖ; tetikçilerinin sosyal medya algıları –ki en fazla yapabildikleri bu artık– TT listesinde bir sıra unsuru olmaktan öteye geçemedi.
CHP; geleneğinin vazgeçilmez bir parçası olan “jakoben” bakış açısıyla, toplumun “yakından” tanıdığı, o bilindik dayatmacı refleksini sergiledi. Kılıçdaroğlu ve ekibinin referandum kampanyası boyunca sakin bir süreç yönetmeleri CHP’de bir “değişim” göstergesi değil “stratejiydi.”
HDP’nin; yöneticilerimiz içeride kampanya yapamıyoruz edebiyatı tutmadı. Bunca yıldır kampanya ile değil, silah gölgesinde yön vermeye çalıştıkları Kürt Halkı’nın, ilk fırsatta değişime tutunması sonuçlar için belirleyici oldu.
İslamcı gelenekten gelip, “hayır” cephesinde yer alan bir kısım isimlerin, günlük mevzuları “hayır” sebebi olarak sunması bu referandumun malzemesi olmaktan çok uzaktı. En çok kendilerini mağdur etmiş bir sisteme sahip çıkma çabası anlaşılması zor bir akıl tutulmasıydı. Toplum itibar etmedi. İtibar edenlerinse bir çoğu şimdi pişman.
*
Bu zavallı unsurlar karşısında kazanılmış zaferin “haksız övünç” kurbanı olmasına fırsat vermeden, Anadolu insanının yaklaşımını siyasal ve bürokratik yeniliklerle daha ileri noktalara taşımak gerek.
Milletin verdiği yetkiyle, eskinin içine bürokrasi kisvesiyle tıkıştırılmış, toplumun kamburu olarak yaşamayı maharet bilmiş her ne varsa temizleme vaktidir.
15 Temmuz’un kazanımlarını “bekleme modundan” çıkartıp, toplumun beklentileriyle örtüşecek bir süreci hayata geçirmek, Cumhurbaşkanlığı sisteminin temelini, karşılaşılabilecek bütün tehditlere karşı dirençli kılacaktır.
Devlet bir benlik ve yeni bir siyasi zemin inşa ederken, O’na her türlü fırsatı sunan toplumu merkeze almak durumunda. Aksi taktirde eski ile yeni arasındaki farkı ziyana kurban vermek işten değil.
*
Sonuçlarla birlikte; toplumun lidere olan inancının, partiye, siyasete, medyaya olan güveninden çok daha fazla olduğunu gördük.
Manzarayı kılavuzlar eşliğinde tahlil etmeye gerek var mı?
Kendi payesine “kibir” düşürenlerin, şatafatlı kavramları bir kenara bırakıp yiğidin hakkını yiğide vermeleri gerek.
Cüneyt Polat
twitter.com/aybers