Bu yazının başlığı;
Modern zamanlar dervişi: Asım Gültekin
Bir gençliğin devrimci abisi: Asım Gültekin
Ersin Çelik’in deyimiyle; Dava delisi Kerim: Asım Gültekin
İbrahim Tenekeci’nin deyimiyle; Yokluk ve imkansızlık yıllarının kahramanı: Asım Gültekin,
Üstat Rasim Özdenören’in deyimiyle; Can dost, aziz kardeş, sağ kol: Asım Gültekin…
Ve daha nicesi olabilirdi.
Ben, “8’nci güzel adam: Asım Gültekin’i” tercih ettim. Yazarken yine arada kaldım. Acaba yazıyla sekizinci mi yazmalıyım diye epey düşündüm.
Böyle bir başlığı bir başkası için atıyor olsaydım, muhtemelen doğru kullanıyor muyum abi diye Asım abiyi arardım.
Kartal Anadolu İmam Hatip, Lise 2’nci sınıftayım. Hocam Asım ağabey… Biz ağabey derdik. Öncesinde de ağabey, öğretmenimiz iken de ağabey, sonrasında da ağabey…
Bıyıklarım yeni terlemeye başlamış, ben ilk şiirimi yazmışım. Asım ağabeye götürmüşüm. Sezai Karakoç ile aran nasıl “Cüneyt abi” demiş. Eh demişim… Eh olmasın, iyi olsun ve yazmaya devam et demiş. Her ders sonrası var mı yeni bir şeyler Cüneyt abi diye sıkıştırmış. Ben yok dedikçe o sormuş…
– Bana abi deme Asım abi demişim.
– Olsun abi. Ne var bunda demiş.
– Asım abi, abi deme rica ediyorum demişim.
– Tamam Cüneyt abi demiş, o tebessüm kâr yüzüyle.
Asım Gültekin için Mehmet Akif Ersoy’un yüksek sesle söylediği, ol zamanın Asım’ıdır dersem sanıyorum ki haddi aşmış olmam.
Modern zamanların, bütün dayatmalarını reddederek kendisini bir neslin yetişmesine adayan, gençler için kapı çalmaktan, onlar için istemekten, kendisinden vazgeçmekten gocunmayan, yılmayan bir adamdan bahsediyoruz.
İnsanın kendinden vazgeçerken yılmaması zordur. Asım Gültekin bunu başarmıştır.
Çok daraldığım iki vakit kapısını çaldım. İkisinde de camiye çağırdı, avluda karşıladı. Konuştu, anlattı, teselli etti, yol gösterdi. Daralarak çaldığım kapısından ferahlıkla ayrıldım.
Tanıyanın “iyi ki”lerinin başında gelen, tanımayanın bugün pişmanlığını hissettiği bir adamdır Asım Gültekin. Çünkü O’nu tanıyanın hayatının eğri olan bir köşesi mutlaka düzelmiştir.
Kitapların yakıştığı adam. Kitapları herkes sever de, kitaplar herkese yakışmaz. Asım abi kitaplardan bahsederken hissedersiniz bir kitabın bir insana ne kadar yakışabileceğini.
Bir arkadaş Asım Gültekin ağabeye gitmiş.
Geldi anlatıyor.
– “Ulan oturma odasına geçene kadar canımız çıktı” dedi.
– “Nasıl yani?” dedim.
– Yerlerde bile kitap var, zıplaya zıplaya odaya geçtik.
Bir gün; “bu parasızlıkla, bu kavga nereye kadar ağabey” diye sorup, duyup duyabileceğim en güzel, en umut dolu cümlelerden birini cevap diye almıştım:
– “Parasız olur Cüneyt, kavgasız olmaz. Herkes bir mücadele verecek, vermeliyiz…”
Kavga etmenin de ahlaklısını öğreten adam.
Yunus’un dediği gibi yaşadı Asım ağabey; üzerinde bir derviş yeleği, öyle garip, öyle sessiz…
Yunus’un dediği gibi göçtü Asım ağabey; üç günden sonra duyduk…
Yaşamın akışı değişmedi, ve O, muhtemeldir ki vedası sonrasında da şaşırmadı…
Seven yine severek, riyakar yine riyakarlıkla uğurladı.
Şimdi ne zaman hatırlasak; içimizde bir vicdan, zihnimizde bir sızı.
Nasıl sızlamasın, çünkü hafızamız gitti.
Ömer Ekinci paylaşmış Twitter’da; Ekşisözlükte şöyle demiş birisi Asım Gültekin için. “Eğer 1980-2020 yılları arasındaki müslüman kesimin edebi hafızası silinse, bu alandaki matbu olan her şey yansa yine de o, tek başına hatırlatmaya gücü yetendir.”
Rahmeti bol, mekanı cennet olsun, sevdikleriyle, sevenleriyle olsun…