Diyarbakır Ulu Camii İmam Hatibi Osman Yağmur, Haber10’a konuştu. Bölgede yaşanan son gelişmeleri Haber10 Genel Yayın Yönetmeni Cüneyt Polat’a aktaran Yağmur, çözüm süreci ve sonrasında yaşananlarla ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu.
Bölgemizdeki sorunlar ciltler dolusu yazılabilecek olan konulardan oluşuyor ve bu sorunların temeli eskilere dayanıyor. Doğru teşhisler konulamadığı için de, doğru tedavi de uygulanamıyor.
Çözüm sürecine rağmen eğer bir netice alamadıysak bunun farklı nedenleri ve argümanları vardır. Siyasilerin bölgeyi yanlış okumasının da bu durumda payı var ne yazık ki. Çözüm sürecince Eski Türkiye ile Yeni Türkiye arasında köprü sağlam kurulamadı.
Üzülerek belirtmek gerekirsek Eski Türkiye’nin yanlışları yeni Türkiye’nin icraatlarını, merhametini, şefkatini ve iyi niyetini gölgeledi. Eğer sağlam kurulabilmiş olsaydı bugünkü kargaşa, şamata, kan ve gözyaşı olmayacaktı.
BARIŞ SÜRECİ KÜRTLERLE BİTECEK BİR OLAY DEĞİL
Barış süreci sadece Kürtlerle değil, Türklerle bitecek bir olay. Doğudan batıya giden bir kardeşimiz batıda çok kötü karşılanıyorsa, doğuya farklı bir şahıs olarak dönüyor, batıdakine farklı gözle bakmaya başlıyor.
Terörün sıkıntılarını burada biz birebir yaşıyoruz. Silahların içindeyiz ve göğüs göğüse mücadele veriyoruz. Batıdaki kardeşlerimizin bu bilinç ile bölge insanına karşı çok hassas davranması gerekir. Kimse nefsi söylemlere aldanarak birliğimizi ve kardeşliğimizi bozmaya yeltenme cesaretini kendinde bulmamalıdır. Bu memleket hepimizin memleketi. Eğer birlikte yaşamaktan bahsediyorsak, karşılıklı olarak değerlerimize saygı göstermeliyiz.
ÇÖZÜM SÜRECİ SÜRESİNCE HATALAR DA YAPILDI
Bölgede yalancı bir sükûnet havası estiren çözüm süreci boyunca, bölge insanını etkileyen hatalar, yanlışlar da yapıldı. Mesela sokaklarımız kazılırken, silahlar taşınırken neden müdahale edilmedi? Göz önünde gerçekleşen olaylar için istihbarata gerek var mıydı?
Defalarca gerekli mercilere haber verilmelerine rağmen, her şeyden haberimiz var, bunlar dedikodudur, deyip geçiştirilmiştir. Bu dönemde görev yapan yetkililerin bilgilerine ciddi manada baş vurulmalıdır.
KÜRT HALKI DEVLETİNE BAĞLIDIR VE MÜSLÜMANDIR
Kürt halkı dindardır, Müslüman’dır. Kürt halkı, lanse edilenin aksine devletini çok seviyor. Dışarıdan okunduğu gibi değil hiçbir şey. Diyarbakır üzerinden örnek vereyim, siz bunu bölgenin geneli üzerinden değerlendirin. Diyarbakır’da malum parti 600 bin üzerinde bir oy aldı. Çukurların kazılmasıyla, televizyonlarda, gazetelerde, internette, halka ‘sokağa dökülün’ çağrısı yaptılar. Şayet bu halk onlara kulak assaydı, devletin yanında yer almamış olsaydı, sadece yüzde 1 destek vermiş olsaydı dahi 6 bin kişi yapardı. Yüzde 10 destek vermiş olsa 60 bin. Bırakın 60 bini, 6 bin kişi sokağa dökülmüş olsaydı bu ülkenin hali ne olurdu? Kürt halkı kandırılıyor, aldatılıyor.
Başka bir örnek; adam çıkıyor ‘LGBT ile ilgili yürüyüş yapacağım’ diyor. Müslüman Kürt halkı destek veriyor. Bunu hutbede söyledim geçen hafta; ‘kardeşlerim ben bu LGBT’yi Kürtçesiyle, Türkçesiyle anlayacağınız dilde size söylesem, açılımını yapsam bu cami karışır, kıyamet kopar’ dedim.
Halkımız aldatılıyor. ‘Biz sizi savunacağız, ‘özgürlük getireceğiz’ deniliyor. Savunmak, özgürlük getirmek, katletmek midir? Sokakları ateşe vermek midir? Çukurlar mı kazmaktır? Savunacağın insanın evini yakmak mıdır? Roketatarlar ile vurmak mıdır? 13 -14 yaşındaki genci götürüp öldürmek midir? Dağa kaldırmak mıdır? Özgürlük bu mudur?
TÜRK SOLU İLE YILLARDIR YAPAMADIKLARINI KÜRT SOLU İLE YAPMAYA ÇALIŞIYORLAR
Siyaseten yapılması gereken şeyleri, silahla, sokak kazarak, gençleri öldürerek yapmaya çalışmak bu millete vurulmuş en büyük darbe ve en büyük ihanettir. Bu mantıklı ve sağlıklı bir durum değil. Kürt halkının siyaseti ve talebi de bu değil. Açık ve net bir şekilde, biz Sosyalist’iz, biz Komünist’iz, biz Marksist’iz, biz Leninist’iz deseler %1 oy bile alamazlar. Tıpkı 28 Şubat gibi. O dönemler, insanları askeriyeden, resmi kurumlardan ‘irtica’ diyerek attılar. Deseler di ki ‘Müslüman olduğu, namazında, niyazında olduğu için atıldı’, Türkiye’de kıyamet kopmaz mıydı?
Bu kirli siyasetin sahipleri şimdi şekil değiştirdi. Yıllarca Türkiye’de Türk Solu’nun yapamadığını, yapmak isteyip de başaramadığını, ‘Kürt Solu’yla yapmaya çalışıyorlar ama başaramayacaklar. Çünkü su mecrasında akar. Kürt halkı Müslüman’dır. Başka fikirlere tenezzül etmeyecekler. Eninde sonunda onları doğru yoldan çıkaranların maskelerini düşürüp hakikati görecek ve gösterecekler.
Geçmiş yıllara girmek istemiyorum. Ancak Diyarbakır’da binlerce faili meçhul işlendi. binlerce insan öldürüldü. Binlerce yetim ve dul bırakıldı. gaye bu memleketi bölmek kardeşi kardeşe kırdırtmaktı. Bir tanesi de benim imam olan ağabeyimdi. Hiçbir siyasi düşüncesi yoktu, hiçbir cemaate bağlı değildi. Sadece Milli Görüş fikrindendi. Eski Türkiye zihniyeti buna tahammül edemedi. Yok ettiler. Binlerce köy yakıldı. Binlerce insan evinden barkından oldu. Perişan oldular. Bütün bunlara rağmen, halk malum örgüte prim vermedi.
Diyeceksiniz ki siyaseten neden yüzde 70-80 oy çıktı? Tek açıklaması var: Kürt halkı aldatılmaktadır. Malumunuzdur ki; ülkemizde siyaset bazı kesimler tarafından din gibi algılanmaktadır. Ayrıca sandıklarda usulune uygun doğru dürüst seçimler yansıtılmıyor. Bütün siyasi partiler bir partinin güdümünde ve tesirinde hareket etmektedir. bu bir vakaadır. Bölgede korkunç bir korku hakimiyeti mevcuttur.
DEVLETİN ÖRGÜTÜ MUHATAP ALMASINI ÖRGÜT ÇOK İYİ KULLANDI
Geçmişten günümüze, Kürt kimliği ya da Kürt argümanları çok farklı ve hoyratça kullanıldı. Günümüzde de birileri yine aynı şekilde hoyratlıklarına devam ederken, Devlet çok ağır davrandı. Bazı insanlara ‘devlet şu hakkı, bu hakkı verdi’ denildiğinde ,‘bırak biz söke söke aldık o hakları’ karşılığı alınıyordu.
90’lı yıllarda koalisyon hükümetleri vardı. Devlet daha zayıftı, örgüt daha güçlüydü sözde. Bu koalisyon hükümetlerinden neden söke söke almadınız da bugün muktedir olan, güçlü olan, askerin emrinde olduğu, emniyetin devrede olduğu devletin döneminde nasıl söke söke alıyorsunuz?
Şöyle kötü bir propaganda daha vardı ki; Örgüt ‘biz, devletle masaya oturacağız, özerklik ilan edipgüvenlik güçlerinin bile kendileri tarafından temin edileceğine dair vaadlerde bulunuluyordu. Aileler ve gençler de ‘hiç olmazsa bundan mahrum olmayalım’ dediler. Örgüte yöneldiler.
6-8 EKİM OLAYLARI 7 HAZİRANIN ÖN HAZIRLIĞIYDI
6-8 Ekim Olayları’nda Diyarbakır’daydım. Ben Diyarbakır çocuğuyumdur ancak daha önce böyle bir musibet hiç görmedim. O faili meçhullerin işlendiği dönemlere bile rahmet okuduk. Bir şehrin felç olduğunu düşünün. Fırınlar kapalı, dükkanlar kapalı, hiçbir şey işlemiyor. Sokağa çıkamıyorsun, her sokak başında silahlı 3-5 kişi. Bu güzel şehir iflas etmişti. Tanklar ise sokağa üçüncü gün çıktı. Tanklar ortaya çıktığı gün herkes inlerine kaçtı. Devlet ilk gün neden yapmadı bunu? Dolayısıyla halk korktu. 7 Haziran seçimlerindeki neticenin sebebi budur. O korku sandığa yansıdı. 7 Haziran’dan önce 6-8 Ekim Olayları’nın yaşanması planlıydı. Halka gözdağı verilecekti, halk da bu korkuyla oy verecekti. Öyle insanlar tanıyorum ki cemaatimizden, adam Müslüman, kellesini versen onları desteklemez. Bakıyorum o da malum partiye oy vermiş. ‘Neden verdin’ dediğimde, ‘hocam barış gelsin, kardeşlik gelsin, yoksa bunlar ortalığı darmadağın edecek’ diyordu. Bu mantık hakim olmuştu halkta.
Devlet ne zaman ki 7 Haziran’dan sonra devletliğini gösterdi, gücünü gösterdi, hepsi sus pus oldu. Devlet kararlılıkla çukur siyasetinin üzerine gitti, algı değişti. Şu anda onların bölgede beş para kıymetleri yok. Artık devlet bu aşamadan sonra kararlı ve anayasal adımlar atmalı, gecikilmemeli.
DEVLET GÜÇ İLE BİRLİKTE ŞEFKATİNİ DE GÖSTERMELİ
Bu memleketin birlik ve güvenini tehdit eden bütün unsurlara karşı operasyonlar durmamalı fakat silah tek başına çözüm değil. Siz 5 kişiyi etkisizleştirirsiniz, 10 kişi yerine geçer. Şu anda 13 -15 yaşlarında gençler dağa gidiyor. Gençler tecrübesiz kandırılıyor. Bu çocukların yıllarca kültürlerini çaldılar. Gençlere kültür diye ne veriliyorsa, gençlerin temiz beyinleri onu alıyor.
Devlet güçle birlikte, siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel alanlarda şefkatini de göstermeli. Yıkılan kentlerimizi, sokaklarımızı, mazimizi yeniden inşa etmekte gecikmemeli. Bütün imkânlar seferber edilmeli.
Devletimizin Güneydoğu’ya özel stratejiler uygulaması lazım. Özellikle şu anda var olan bürokratik işleyiş de ele alınmalı. Çok büyük öncelik olmalı. Halen ciddi şekilde paralel söylentileri dolanıyor. Devlet olarak ciddi önlemler alınmalı, neden pasif duruluyor? Özel bir ekip gönderilmeli, az olsun, öz olsun. Hükümet kendi temsilcilerini de ciddi anlamda gözden geçirmesi lazım.
PKK’NIN ELİNDEN DİL OYUNCAĞI ALINMALI
Kültürel anlamda ana dil hakkı mutlaka ve geciktirilmeden verilmeli. Yarın öbür gün örgüte, ‘biz kavga ettik, insanları öldürdük de söktük aldık’ diyecek alan bırakılmaması gerek. Devlet ‘halk benim muhatabımdır’ diyorsa, muhatabı hazır bekliyor. Şu anda örgüt yüzde 80-90 bitmiş vaziyette. Devletin atacağı adımları, gecikmeden atması gerek.
PKK’nın elindeki şekerleri almak lazım. Mesela Devlet, PKK’nın elinden dil oyuncağını alabilseydi bu millet Türküyle, Kürdüyle bu fitneden kurtulurdu. Senin memleketinde Alman yok, Fransız yok, İngiliz yok. Okullarda mecburi ders öğretiliyor. Şu memlekette Kürt dilini öğrensin adamlar ne olacak? Bu topraklar, bu devlet daha fazla güçlenir.
Osmanlı’yı düşünün, Osmanlı’da tek dil mi okutulmuş. Osmanlıca resmi dildi belki, ama hâlâ Osmanlı döneminden kalan bizim medreselerde Kürtçe eğitim verilir. O medreselerde hiçbir zaman Osmanlıca konuşulmadı.
STKLARIMIZ VE SİYASET SİLKELENİP ÖZÜNE DÖNMELİ
Bölgede, gençlere sahip çıkmak adına faaliyet gösteren STK’larımız yetersiz kaldıklarında ‘imkân yok’ diyorlar. 90’lı yıllarda hizmet ederken imkân mı vardı? O zamanlar ne arabamız vardı, ne ofislerimiz, ne de yayın araçlarımız. Hiçbir şey yoktu. Ama Diyarbakır’da Sol cenah bizden çok çok gerilerdeydi. Biz hep öndeydik.
Şimdilerde STK’lar aslında nimetler içinde boğuluyor. Gençlerle ilgilenmek için çok daha fazla fırsatlar üretmeliler. STK’larımızda ne yazık ki gençlerimizin ruhuna inecek, aşk ve heyecan yok.
Dolayısıyla biz vazifemizi yapmadık. Açık ve net söylüyorum. Suç bizde. Adamlar çalışıyor, ev ev geziyor. Benim evime seçim üzeri 2-3 defa geldiler. 94’lü yıllarda bizim İstanbul’da yaptığımız çalışmaları, bugün onlar yapıyor. Biz çalışmıyoruz. Yerimizde oturup birbirimizi eleştiriyoruz. İktidar, Müslümanlardan yana. Çalışın, hizmet edin deniyor. Biz kendi içimizde rantı paylaşamıyoruz. Bizim derdimiz gençlik değil, hizmet değil. Öyle olsa, kısa sürede neticesini görürüz. STK’lar ve siyaset silkelenip özüne dönmeli.
KÜRTÇÜLÜK DE TÜRKÇÜLÜK DE NECASETTİR
Üniversitede öğrencilerim şikayette bulunuyorlar. “Hocam burada Antalyalı bir arkadaşımız vardı. Biz ev tuttuk ona. Kardeşçe hareket ettik. Sonra bu arkadaş kaydını aldı gitti. Antalya’ya döndüğünde Facebook’undan bizim aleyhimize etmediği laf kalmadığını gördük. Kürt kimliği üzerinden vuruyor bize” dediler. Ardından bir öğrenci de kalkıp, “hocam böyle düşüncelere karşı tabi ki PKK’lı olunur” diye ekledi. Peki bu düşünce doğru mu diye sorduğumda, “yok hocam” yanıtını alıyorum.
Pislik pislikle temizlenir mi? O pislik yapmıştır, kötülük yapmıştır. Sen kötülüğü, kötülükle temizleyemezsin. Dinimize göre necaset olan bir şey temiz suyla temizlenir. Kürtçülük necasettir, Türkçülük bir necasettir. Kürtçülüğü Türkçülükle, Türkçülüğü de Kürtçülükle temizleyemeyiz. Bütün bu sorunları ancak İslam ile temizleyebiliriz.
Olaya Kürt – Türk kimliği üzerinden değil de hak – batıl mücadelesi penceresinden bakmalıyız. Yoksa bu hep devam eder, Kürtçülük biterse başka bir şey gelir. Biz Müslümanlar bu pencereden bakmalıyız. Hiçbir zaman ırk kavramı üzerinden meseleye bakmamalıyız. Adamlar kimlik adı altında halkımızı dinsizleştirme propagandası yaparak, bu halkın geleceğini farklı yerlere çekmek istiyorlar. Gençlerimiz aldanıyor, bu şekilde yoldan çıkarılıyor, saptırılıyor. Ancak, inşallah bu toprakların insanlarında özüne dönecek cevher vardır, maya vardır, hakikat vardır. Biz bu inançtayız, hayatımız bu inançla geçti.
YENİ ANAYASA HERKESİN HAKKINI HUKUKUNU GÖZETMELİ
Temennimiz odur ki; şu memlekette bırakın Kürd’ün hakkını Türk’ün hakkını korumayı, Hristiyan, Süryani, Ermeni, kim olursa olsun insan penceresinden bakabilen, herkesin hakkını, hukukunu gözetecek bir anayasaya sahip olabiliriz. Bu memleket neyimize yetmez.
Fakat yeni anayasa söylemi artık kimseye inandırıcı gelmiyor. Söylem kokmaya başladı. Somut adımlar lazım. Bu saatten sonra söylemlerden ziyade eylemler gerekli.