Kamera önü iyi gelmiyor Bülent Arınç’a. Ne zaman ışıklar çevrilse kendisine, neresinden kırarım, dökerim demiyor, olanca gücüyle indiriyor darbelerini.
Bilinçli mi yapıyor, bilinçsiz bir dışavurum mudur gerçekten çözmek çok zor.
Konuk olduğu CNN Türk’de, Cumhurbaşkanı ile görüşmediklerini dile getiren Arınç, daha ilk dakikalarda şaşırtmayacağının sinyallerini vermeye başlamıştı ki nihayetinde öyle oldu. Bülent Arınç gibi “yılların siyasetçisi” olmakla övünen bir isim, ekran karşısında, “acaba bu defa nereden vuracak” diye bekleyenleri sevindirircesine cevaplar vererek kendi deyimiyle “doğruculuk” örneği sergileme lütfunu gösterdi.
“Devletin her gün kan kaybettiğini” ima eden, hemen peşinden, Taha Akyol’un kaos çıkarmaya çanak tutan bir gazeteci refleksi ile sorduğu; “Davutoğlu’nda çift başlılık konusunda bir tedirginlik gördünüz mü” sorusuna, “yılların siyasetçisi” reflekslerinden çok uzak bir şekilde, daha sorunun bitmesini bile beklemeden, “çift başlılık konusunda aralarındaki sorun nedir bilmem, bilirim konuşmam” gibi, Kılıçdaroğlu’nu dahi kıskandıracak bir söylemle cevap vererek, böyle bir sorunun herkes tarafından bilindiğine vurgu yapan, HDP heyeti ile gerçekleştirilen Dolmabahçe görüşmesi ve görüşme sonunda yapılan açıklamadaki oturma düzenine kadar Cumhurbaşkanı’nın haberi olduğunu “bilmek ile tahmin etmek” arasındaki farkı yok sayan bir Bülent Arınç’ı izlemeye koyulduk.
Programın ilerleyen dakikalarında çözüm süreci ve Dolmabahçe görüşmeleri ile ilgili sorulara aynı “yılların siyasetçisi” tavrıyla, neyi söyleyip, neyi söylemezsem yıllardır içerisinde bulunduğum davaya zarar vermemiş olurum diye düşünmeden, zaman zaman açıkça, zaman zaman “bilirim ama konuşmam” minvalinde yanıtlar veren Bülent Arınç’ın doğal olarak, gerek sosyal medya kullanıcılarının, gerek sokaktaki vatandaşın “yılların siyasetçisine” verdiği tepkilerle karşılaşmaması sanırım kaçınılmazdı.
Yaptığı açıklamalar ile kimleri sevindirdiğini fark edemeyen Arınç, aldığı tepkilerin farkına varmış olacak ve çok geç olmadan diye düşünmüş olacak ki, Twitter adresi üzerinden uzun bir açıklama metni yayınladı.
Metindeki nasihatler gerçekten takdire şayan fakat, keşke o nasihatleri veren “yılların siyasetçisi” kendine de o nasihatlerden pay çıkararak, basın önünde “AK Parti’nin bölünmüşlüğü imajı vermek” yerine “AK Parti’nin bir akil insanı olarak” kalmayı tercih etseydi.
AK Parti’yi eleştirebildiği gibi, kumpaslarla ülkeyi adeta bir kargaşaya sürükleyen, onlarca insanı kurduğu çirkin tuzaklar ile demir parmaklıklar arkasına gönderen, insanların özel hayatlarını iftiralarla yok eden, kendisine duyulan güveni, hocalarının hırsa kurban gitmiş emelleri uğruna gözü dönmüşlükle yok eden, Paralel Yapı denilen örgütü de aynı şiddette eleştirebilseydi.
Eleştirdiği dönemlerde kendisi AK Parti’de mahalle temsilcisi bile değilmiş gibi davranmasaydı, o zaman haksız olduğunu düşündüğü bu kadar şiddetli eleştirilere de maruz kalmazdı sayın “yılların siyasetçisi”.
Ne alemi vardı bu kadar kaşımanın? Susan ve kendisine saygısını eksik etmeyen, bulunduğu her ortamın kapılarını Bülent Arınç ismine açabilecek kadar hürmet duyan bir Cumhurbaşkanı’na sürekli ekranlardan seslenmenin ve neticesinde, sabrın taştığı noktada “ZÂT” sıfatı almanın ne gereği vardı?
Belki farkında değil Bülent Arınç…
Bugün ekranlardaki “doğrucu” Arınç’ı sırıtarak alkışlayanların düşmanlığı Bülent Arınç’ın saçlarına aklar düşüren davasınadır.
Kişiler önemli değil diyor Arınç, fakat fark edemiyor ki; her türlü kumpasa rağmen mücadelesi verilen bu siyasi dava mağlup edildiği an, ekran karşısında diş göstererek sırıtanlar, önemsiz bir kişi olarak Bülent Arınç’ı da parçalamaya koyulacaklar.
Hal böyleyken…
Siyaseti, kurucusu olduğumuz siyasi oluşum yerine, ekran karşısında tek başına yapma hülyasına dalmak ve birlikteliği yok sayarak, safları sık tutma ilkesini bir kenara bırakmak neden?
***
Bunca zaman AK Parti’nin destekçilerinin 15 yıllık siyasi bir oluşumu kimsenin şahsına mâl etmek gibi bir derdi yokken, kısa süre önce yaşananlar sonucu gelinen süreçte, “hain” sıfatını taşımaktan gocunmayanların, bütün oklarını tek bir isime doğrultmaları, AK Parti seçmenini tek bir isim etrafında kenetlendirmişse, o seçmene hak vermek gerekmez mi?
“Yüzünüzü isimlere çevirir, isimleri dava edinirseniz” diye nasihat cümlelerine başlarken, bugüne kadar mücadele verilen tarafların, kılıçlarını tek bir isimin yokluğu şerefine acımasızca çektiği gerçeğini acaba hiç görmüyor muyuz?
AK Parti’nin heyecanlı gençlerine “biliniz ki isimler fanidir ve insanlar hatadan hali değildir” derken, tek bir ismi yok edebilmek uğruna, olmadık yöntemlerle binlerce insanın mağduriyetini “hak(!)” bilen illegal yapıların tek bir isme “savaş açtığı” gerçeğini idrak edemiyor muyuz?
“Dava olarak ilke ve değerleri edinirseniz biliniz ki, 14 asır sonra bile dipdiri, capcanlı bir davanız olur” derken, bu davanın çilesini çekmiş tek bir kişinin bile feda edilemeyeceğini, özellikle içerden vurmak isteyenlere fırsat verilmeyeceğini neden görmek istemez “yılların siyasetçisi” isimlerimiz?
Neyin yıllanmışlığıdır bu?
Çınar derken, çınarın gölgesi derken, kendisine her daim sahip çıkan topluluğun nezdinde köksüz bir noel ağacına dönüştüğünün farkında olmaz mı insan?
İnsan gerçekten hayret ediyor…
Cüneyt Polat
twitter.com/aybers