İnsanoğlunun fıtratı “en güzel surette” yaratılmış olmak. Nerede bir güzel görse, “surete kanıp” meyletmesi de bu sebeptendir.
Çiçeklerle bezeli, her rengin en güzel tonları ile aklınızı başınızdan alabilecek kadar güzel olan bahçeye, renklerin içinize doğurduğu özgürlük heyecanıyla bir ucundan girer, erişilmesi imkansız olan diğer ucuna doğru koşmaya başlarsınız.
Koparmaya kıyamadığınız, keşfetmekle bitiremediğiniz her çiçek başka bir kokuyla büyüler.
Mis kokular ve renk cümbüşleri içerisinde geçerken zaman, varlığınız bahçenin bir parçası haline gelmiştir.
Vücudunuzun bir noktasından ansızın gelen sızı size varlığınızı anımsatır ve kendinize bakma gereği duyarsınız.
Bahçede zaman geçirmeye başlayalı çiçeklerin boyları o kadar uzamıştır ki, kendinizi görmenizin olanağı yoktur.
Bahçeden çıkmak “hayati zorunluluk” olduğu kadar “ciddi bir meseledir” artık.
Mücadele etmeden dışarı çıkmanız imkansızdır. Çiçekler, azılı birer düşman kesilmiştir.
Nice badirelerden sonra bahçenin dışına ulaşıp, kendinize baktığınızda manzara ürkütücüdür.
Vücudunuzu halsiz bırakan, direncinizi düşüren acının sebebi; çiçeklerin diplerini mesken tutmuş ölümcül bir haşerattır; “Kene”…
Bahçe, kene için iyi bir “kamuflaj”, daha önce kene tarafından ısırılmayan biri için bahçeye “kanmak” kaçınılmazdır…
Haşerattan arınamadıktan sonra, bahçeden kurtulmak anlam ifade etmez. Keneyi vücuttan çıkarmak güç bela bir iştir.
Bedenden ayrılırken kanı kirletirse kurtuluş ihtimali zayıftır.
Usulünce çıkarmak sabır ve mahir eller ister…
Bugün “devlet” surete kanıp, güzele meyleden insanoğlunun kaderini yaşıyor.
Kendisini zor bela kurtardığı bahçenin kenelerinden arınmak için canhıraş, “mahir bir ele” teslim olmak için güçlü bir mücadele içerisinde.
Mücadelenin, -bedende bu kadar kan emici varken- sancısız olması kaçınılmaz.
Devleti yaşatmak için tek parola; “sabır”…
Sabır ise “Şark”ı en iyi yoğuran mayadır.
Hainin olduğu yerde, “birlik” ilahi bir emirdir!
Didişmek, korkuyu getirir, korku kuvvetten düşürür.
Kuvvet “ilahi” değilse mağlubiyet kaçınılmazdır.
İlahi kuvvet, bütün haşeratı “sabırla” mağlup edendir.
Kurdukları tuzaklardan telaş edip sıkıntıya düşmeye gerek yok.
Devletin, oynadıkları oyunun bir parçası değil “özü” olduğunun farkındalar.
Malazgirt, Mohaç, Çanakkale hafızalarında henüz diri. Ne zaman kuşatmaya, ayak diremeye kalksalar, bir diriliş destanı yazıldığını unutmuş değiller.
“Fıtrat”a oynamalarının bir temeli var.
Amaçları Marx’ı haklı çıkarmak değil, afyonlaştırdıkları bir “din” ile “yaşam”ın kesin çizgilerle reddettiği bütün kavramları “inanca” empoze etmek.
Surlarını hiç bir silahla yıkamadıkları “iç kalenin”, “Batı”dan bakıldığında “bozkır sanılan ruhu”, tükenmek bilmeyen bir “birlik” madenidir. “- Ki Allah anıldığı vakit onların kalpleri titrer.”
Kimyasını bir kez daha bozmaya çalıştıkları, “birlik” madenini korumaya alacak keskin “kaide”nin farkında değiller.
Batı’nın, statükonun, bürokrasinin, vesayetin, “şer” olanın ve bu toprağın harcı olmayanın “kene” içerisinde bıraktığı devlet, milletin mahir ellerine kendisini bırakmaya hazırlanıyor.
15 Temmuz gecesi bir devrimi taçlandıranlar için, bekleyişi zor bir sürecin dönüm noktası 16 Nisan.
Emaneti teslim alanın, kan emici kenelere ve coğrafyalara sınır çizmeye çalışanlara geçit vermeyeceğinin bilincinde olanlar, farkına varamadıkları kaideye boyun eğecekler.
Sabır…
Sabredilenin karşılığını almak ve hakikaten murada ermek için…
Cüneyt Polat
twitter.com/aybers
Kaynak: http://www.haber10.com/yazar/cuneyt_polat/bahce_ve_kene-698686